Yazı İçeriği

Ani hareketlerden kaçınmak gerekiyor

Baş dönmesini ciddiye alın!

Alfred Hitchcook’un ünlü filmine adını veren vertigo, insanın yaşam kalitesini hayli bozan bir klinik tablo. Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz vertigo hakkında merak ettiklerimizi Acıbadem Adana Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ülkü Tuncer’den öğrendik.

Belli nedenlerle herkeste baş dönmesine rastlanabiliyor. Bunun devamlılığı halinde hangi hastalıklardan şüphelenmek gerekiyor?

Dengede kalmamızı sağlayan üç ana sistem; görme, vestibüler sistem (iç kulak ve santral sinir sistemi) ve derin duyu olarak biliniyor. Bu sistemlerden herhangi birindeki bozukluk olması halinde baş dönmesi ortaya çıkabiliyor. Ancak söz konusu durum tek başına bir hastalık değil. Taşıt tutması veya yüksekte yaşanan baş dönmesi gibi fizyolojik bir durum da ortaya çıkabileceği gibi vücuttaki denge sisteminin bozulmasına yol açan bir rahatsızlıkla da baş dönmesi yaşanabiliyor.

Son dönemde adını sıkça duyduğumuz vertigonun tanımını yapar mısınız?

Vertigo, kişinin kendisinin veya çevresinin dönüyor gibi algılamasına verilen isim. Bu aslında bir hareket halüsinasyonu ve subjektif bir dengesizlik hissini ifade ediyor.

Baş dönmesi dışında da belirgin semptomlar var mı?

Kaynaklandığı hastalığa bağlı olarak vertigoya bazen bulantı hissi, kusma, dengesizlik, kulaklarda dolgunluk, çınlama, işitme kaybı gibi semptomlar da eşlik edebiliyor.

Farklı rahatsızlıklarla karıştırılabiliyor mu?

Göz kararması, kafada boşluk, düşme veya bayılma hissi gibi baş dönmesine yol açan durumlar vertigo zannedilebiliyor. Bu tür semptomlar, genellikle aniden ayağa kalkma  sırasında veya ishal, kusma gibi aşırı  sıvı kaybına yol açan durumlarda oluşan ani tansiyon düşmesi sonucu ortaya çıkıyor. Gerçek vertigoda ise kişi çevresi veya kendi dönüyormuş gibi bir his yaşıyor. Buna bulantı veya kusma da eşlik ediyor. Vertigo genellikle ani gelişiyor. Birkaç saniyeden birkaç güne kadar sürüyor ve hareket etmekle baş dönmesi artıyor.

Neden oluşuyor?

İç kulağa bağlı vertigonun en sık görülen formu; benign paraksismal pozisyonel vertigo (yarım daire kanallarının içinde kristallerin yer değiştirmesi), vestibüler nörinitis (denge sinirinin iltihabı) ve Meniere hastalığı (iç kulak sıvısının tansiyon artışı). Kadınlarda sık görülen migren hastalığında aura safhasında vertigo, daha sonra da yarım baş ağrısı, bulantı ve kusma ortaya çıkıyor. Obsesif kompulsif bozukluğu olan kişilerde belirgin yerlerde ve zamanlarda yürürken anlık hareket illüzyonu olmasına “fobik postural vertigo” deniyor. Görsel uyaranların fazla olduğu ortamlarda tetiklenen, beraberinde anksiyete ve panik gelişen hastalarda bu tanıların akla gelmesi gerekiyor.

Tanı nasıl konuluyor?

Öncelikle hastadan ayrıntılı bir öykü alarak, baş dönmesi hissinin gerçek vertigo olup olmadığının ayırt edilmesi gerekiyor. Gerçekten vertigosu olan hastada detaylı kulak burun boğaz muayenesi ve odyo-vestibüler testler genellikle tanı konulmasını sağlayabiliyor. Vertigonun başlangıcı, süresi, birlikte işitme kaybı, çınlama ve kulaklarda basınç hissi varlığı ise ayırıcı tanıda hekime yardımcı oluyor.

Riskli gruplar var mı?

Baş dönmesi yakınması olan hastaların yaklaşık yüzde 25’inde beyin, beyincik ve beyin sapı lezyonları gibi santral nedenler önem taşıyor. Ciddi denge bozukluğu, ek nörolojik semptom ve bulguların ön planda olduğu vertigo ile bulantının daha geri planda olduğu durumlarda ise santral nedenli vertigonun akla gelmesi gerekiyor. Beyin sapına bası yapan vasküler patolojiler de şiddetli bulantı ve kusmaya yol açabiliyor. Tanıda hasta öyküsü, nörolojik muayene bulguları ve görüntüleme çalışmaları santral nedenlerin ortaya konmasında büyük önem taşıyor.

Hangi yöntemlerle  tedavi ediliyor?

Vertigonun en sık görülen nedeni olan “benign paraksismal pozisyonel vertigo”da pozisyonel testle tanı konulabiliyor. Tedaviye özel yeniden yerleştirme manevraları uygulanarak, hastanın anında rahatlaması sağlanabiliyor. “Vestibüler nörit” denilen denge sinirinin iltihabı durumunda, vertigo ve bulantı şiddetli oluyor. Bu en şiddetli hal en az bir gün sürebiliyor. Dolayısıyla kişinin hastaneye yatırılarak damar yolundan tedavi edilmesi gerekiyor. Böylece hem hastanın beslenmesi hem de vertigonun tedavisi mümkün oluyor. “Meniere” hastalığında ise belli aralıklarla gelen vertigo da bulantı, kusma ve işitme kaybı atakları oluyor. Atak en az 20 dakika, en fazla iki saat sürüyor. Hastanın rahatlaması ortalama bir-iki günü bulabiliyor. Dolayısıyla atak sırasında kişinin hastaneye yatırılması ve damar yolundan tedavi edilmesi gerekiyor. Atakların daha seyrekleşmesi ve hafif geçmesi amacıyla ataklar arasında ilaç tedavisine devam ediliyor. Bu önlemlere rağmen sık gelen ataklar hastanın yaşam kalitesini azaltıp, günlük hayatına devam etmesini engelleyebiliyor. Böyle hastalarda kulak burun boğaz uzmanları tarafından orta kulağa enjeksiyon tedavisi uygulanıyor.

Tedavide multidisipliner anlayışın yeri var mı?

Baş dönmesi yakınması ile gelen hastanın kulak burun boğaz ve nöroloji kliniği tarafından ortak değerlendirilmesi önem taşıyor. Baş ağrısı ve vertigo yakınması olan hastaların migren açısından iyice değerlendirilip, doğru tedavi için nöroloji konsültasyonun önemsenmesi gerekiyor. Ayrıca acil servise başvuran, şiddetli bulantı, kusma, dengesizlik ve vertigo yakınması olan hastada santral bir patolojinin ayırıcı tanısının doğru yapılması hayat kurtarıcı oluyor. Ataklar halinde vertigo yakınması olan hastalarda anksiyetenin azaltılması ve yaşam kalitesinin artırılması amacıyla psikolojik destek tedavisine de önem verilmesi gerekiyor.


Ani hareketlerden kaçınmak gerekiyor

Vertigo atağından sonra hastalarda hafif dengesizlik, düşecek gibi olma hissi bir süre daha devam edebiliyor. Bu gibi durumlarda “vestibüler rehabilitasyon” amacıyla verilen ev egzersizlerinin faydalı olduğunun belirten Prof. Dr. Ülkü Tuncer, “Pozisyonel vertigosu olan hastalarda bu durum tekrarlayabiliyor. Dolayısıyla hastaların sert ve ani baş hareketlerinden kaçınması önem taşıyor. Meniere hastalarında ise öncelikle yaşam tarzının düzenlenmesi, anksiyetenin giderilmesi, uykunun düzene koyulması ve tuzdan kısıtlı diyet atakların gelmesini engelleyebiliyor” diyor.